Evlerimizi, araçlarımızı, seyahatlerimizi sigortalıyoruz. Başka? Kendimiz var, kendimizi de sigortalıyoruz. Hayat sigortası ya da sağlık sigortası gibi. Sağlık yönünden baktığımızda aslında en önemli sigorta sağlıklı ve temiz gıdaya ulaşabilmek ve onunla beslenmek değil mi? Besinimiz, suyumuz var diyelim ama kirli veya bir şekilde kullanılamayacak halde, n’apacağız. Dolayısıyla bir gıdamız olacak, iki o gıda sağlıklı ve temiz olacak. İşte iklim değişimi her ikisini de vuruyor. Zira iklim değişimi bazı ülkelerde besin kıtlığına yol açarken, bazı ülkelerde de gıda güvenliğini riske atıyor. İklim değişimi gıda gibi hava ve suya da dokunuyor ama bu birlikteliğimizin konusu gıda, hadi buyurun.

İklim Değişimi

Çağımızın problemi olarak iklimin değişimi; hava kirliliğinden okyanus hayatının etkilenmesine, ekolojik dengenin bozulmasından sel ve kuraklığın aynı anda yaşanmasına, orman yangınlarından salgın hastalıklara kadar birçok devasa problemi karşımıza çıkartıyor. Basit adımlarla anlatırsak, özellikle fosil yakıtların tüketimi ile açığa çıkan karbondioksit atmosferde birikiyor. Karbondioksiti yalnızca biz mi üretiyoruz, atmosferin oluşumunda, doğal yapısında hiç mi karbondioksit yok? Var tabi ama insan faaliyetleri ile havaya normal miktarından daha fazlası yükleniyor. Atmosferde denge güçlü, kendini onarabiliyor ama aynı zamanda hassas, en ufak müdahaleye tahammülü kalmadı, tepki veriyor, esiyor kükrüyor. Bakın buna çok açık bir örnek; atmosferde karbondioksitin yüzdelik oranı kaç biliyor musunuz? Binde 38. Yani biz binde 38’lik miktarın üzerinden yüzde bilmem kaçlık bir değişimle bu kadar ağır afetleri yaşıyoruz. Yani atmosfer çok duygusal bir DEV gibi. Karbondioksit gibi başka sera gazları da birikiyor atmosferde ve dünyayı çepeçevre saran sera etkisini artırıyor. Oluşturmuyor, artırıyor. Zira sera etkisi atmosferin olmazsa olmazı. Bizim olmazsa olmazımız, bu sera etkisi olmasaydı dünya yaklaşık eksi 15 derecelerde kalacaktı. Bu sera etkisi de küresel ısınmaya, dünyanın ortalama sıcaklığının artışına neden oluyor. Buraları hızlı geçeyim isterseniz, tahminim birçoğumuz artık bu konuları öğrendik, biliyoruz. Şimdi sıcaklık artışının farklı bölgelerde, bazen de farklı zamanlarda farklı etkileri oluyor. O etki de başka etkiyi doğuruyor. Adım adım giderek İklim değişimi gıda güvenliğinde risk oluşturuyor. 

Aşırı hava koşulları birçok ülkede besin kıtlığına yol açıyor, ekonomik ve besleyici gıda ulaşımına engel oluyor. Aslında son yirmi yılda 200 milyon insan açlıktan kurtuldu ve çocuklarda kronik yetersiz beslenmenin yaygınlığı yüzde 40’dan yüzde 26’ya düştü. Yani iyi şeyler de olmuyor değil. Ama bu ilerlemelere rağmen, Dünya Bankası’nın verilerine göre, 702 milyon insan hala aşırı yoksulluk içinde yaşıyor ve bu yılki Dünya Gıda Güvenliği Gücü raporuna göre, 793 milyon insan yetersiz besleniyor. Dolayısıyla ilerleme olsa da olmasa da çok büyük sayılardan bahsediyoruz.

İklim değişikliğinin en önemli etkileri arasında gıda güvensizliğinin ve yetersiz beslenmenin artışı var. Peki, bu etkiler nasıl etkiler, tam olarak neden bahsediyoruz?

İki faktörle ön planda; 1- Aşırı hava koşulları  2- Uzun vadeli ve kademeli iklim riskleri.

Kuraklık, sel, fırtınalar gibi aşırı hava koşulları tarımı direkt etkileyen olaylar. Doğrudan mahsulleri tahrip edebiliyor, toprağı, altyapıyı bozuyor veya kullanılamaz hale getiriyor. Bitkilerde hastalıklara yol açabiliyor. Aşırı sıcaklık genetiğini bozabiliyor. Tabi dolayısıyla bütün bunlar geçim kaynaklarını etkiliyor, değiştiriyor. İş, fakirlik seviyesinin yükselmesine kadar gidiyor.

İklim değişiminin başlıca sonuçlarından biri de deniz seviyesinin yükselmesi. Burada daha uzun vadeli bir etkiden bahsedeceğiz. Deniz seviyelerinin giderek yükseliyor olması kıyı bölgelerde ve nehir deltalarındaki insanların geçim kaynaklarını etkiliyor.

Buzul erimesi de yine uzun vadeli problemlerden. Yıllardır ivmeli şekilde artmayı sürdüren buzul erimesi mevcut suyun miktarını ve güvenilirliğini, artı sel ve kuraklık paternlerini değiştirebilecek güce sahip.

İklim değişimi gıda güvenliğini ve beslenmeyi tüm boyutlarıyla etkiliyor. Gıdanın mevcudiyeti, ulaşımı, stabilitesi,insan sağlığı, birçok boyutta karşılaşabiliyoruz kendisiyle. İklim koşullarındaki değişiklikler hali hazırda bazı temel bitkilerin üretimini etkilemiş durumda zaten. Ülkemizde zamansız ve düzensiz yağışlardan dolayı buğday ve arpa üretimi düşüş yaşamıştı örneğin. Üstelik gelecekte bu durumun daha da şiddetlenecek olması yüksek bir ihtimal olarak iklim değişimi tarafından karşımıza konuyor. “Daha yüksek sıcaklıklar” verim üzerinde etkili oluyorken, “yağış tipi ve miktarındaki değişiklikler” de hem ürün kalitesini hem de miktarı etkileyebiliyor. Ürün kalitesi, bitkinin besin içeriği, genetiği, kullanılan tarım ilaçları, bakım uygulamaları, kullanılan su ve o suyun kalitesi, bütün hepsi vücudumuza aldığımız besin değerlerini, organik bileşikleri etkiliyor. Bir de ne var biliyor musunuz? Bitkiler havadan artık daha fazla karbondioksit çekiyor, bu da bitkilerdeki protein oranı düşürüp şeker ve karbonhidrat oranı artırıyor. “Bitkideki proteinden ne olacak?” demiyorsunuzdur umarım, çünkü dünyanın %76’sı, özellikle de dünyanın yoksul bölgeleri günlük proteinlerinin çoğunu bitkilerden alıyor. Dolayısıyla protein azalışı hastalıklara kapı açıyor. Bu hem yerel hem de küresel sorun oluşturuyor. Yani yalnızca büyüme gelişmenin yanında ciddi bir sağlık tehdidi oluşturuyor.

Gıda mevcudiyeti kadar ona ulaşmak da bir o kadar önemli bir konu tabi. Buradaki tehdit unsuru da besin fiyatları. Hava koşulları tarımı zorlaştırdığında bu durum fiyatlara yansıyor. Bu arada sıklaşan bu anormal hava olaylarının öngörülebilirliği de düşüyor. İkim değişiminin en önemli sorunlarından biri de bu, öngörülebilirliğin düşmesi. Bunun sonucunda bireylerin ve devletlerin gıda güvenliği stratejilerinde istikrarı bozularak, gıda mevcudiyetinde dalgalanmalar yaratabiliyor, bu da küresel olarak dünyayı etkiliyor, böylece dolaylı yoldan erişim ve kullanılabilirlik yine azalmış oluyor.

2030 yılına kadar, çok değil, 12-13 yıl sonrasına kadar insan nüfusunun 8,3 milyarı geçeceği tahmin ediliyor, bu da en az % 50 daha fazla yiyecek üretme ihtiyacı demek. Bu nedenle, küresel gıda güvenliğini sağlamak, insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan biri şu anda. Böyle yani. Yine buluşalım oldu mu? Merak etmeyin her ay böyle iç karartmam, ara sıra çiçek böcek aşk da deriz, önümüz yaz nihayetinde Önümüz yaz demişken bu gıda meselesinde ilk adıma yemeği azaltmakla başlasak mı acaba, bilmem anlatabildim mi? :))) Sağlıcakla kalın efem…